Doğum Sonrası Depresyon
Aylar süren heyecan, yapılan hazırlıklar, tatlı telaşlar sonunda bebeğinizi kucağınıza aldınız. Görünürde her şey yolunda olsa da öyle hissetmiyorsunuz. Gelmesini sabırsızlıkla beklediğiniz bebek için hissedeceğinize emin olduğunuz sevgi ve şefkati hissedemiyor, her ne kadar hazırlıklı olduğunuzu sansanız da anneliğin getirdiği yoğun tempoyu kaldıramıyorsunuz. Sürekli ağlamanın eşiğindesiniz, kendinizi yetersiz hissediyorsunuz, uykunuzu alamıyorsunuz ve bebeğinizin ağlamasını bir türlü susturamıyorsunuz.
Öncelikle bilmeniz gereken yalnız olmadığınız. Dünyanın her yerindeki yeni anneler farklı şiddette de olsa bu süreçten geçiyor.
Araştırmalara göre yeni doğum yapmış kadınların yarısından fazlası “postpartum blues” ya da lohusalık hüznü denilen, üzüntü ve kaygı hali, sık sık ağlama ve yakınlarına bağımlılık durumunu yaşıyor. Doğumla birlikte gelişen ani hormonal değişikliklerin, bebek bakımının zorlukları ve getirdiği kaygıların yol açtığı bu durum genelde birkaç hafta içinde kaybolur.
Ancak bazı kadınlar bu durumu daha şiddetli ve daha uzun süre yaşar. Genelde doğumdan hemen sonra değil, birkaç hafta sonra ortaya çıkan belirtiler yaklaşık 1 yıl sürer. Yaklaşık her on kadından birinde görülen bu duruma Doğum Sonrası Depresyon ya da Postpartum Depresyon denir ve hem anne hem bebek açısından tamiri güç sorunlara yol açmaması için erken teşhis ve gerekli durumlarda tedavi çok önemlidir.
Doğum sonrası depresyonun belirtileri:
- İsteksizlik, hayattan keyif alamama hali. Anne eskiden keyif aldığı aktivitelerden keyif alamaz duruma gelir. Bu durum doğum sonrası depresyonda dönemsel değil sürekli ve aylar boyunca sürebilir.
- Sık sık yaşanan ağlama nöbetleri. Devamlı üzüntülü olma hali lohusalık döneminde de görülür ancak doğum sonrası depresyonda hem daha yoğundur hem de daha uzun sürer.
- Kendi özbakımını ihmal etme. Özellikle bebek bakımı görevini tek başına üstlenmek zorunda kalan annelerde özbakımda azalma görülür, bu bir noktaya kadar anlaşılabilir bir durumdur. Ancak doğum sonrası depresyonunda anne kendine vakit ayırabilse bile özbakımını ihmal etmeye eğilimlidir.
- Uyku ve yeme bozuklukları. İlk aylarda annenin uyku düzeninin bozulması kaçınılmazdır, ancak bazı vakalarda hiç uyuyamama, sürekli uykulu bir halde bulunma ya da uyusa bile dinlenmiş hissetmeme gibi bozukluklar görülür. Aynı şekilde iştahsızlık ya da aşırı iştah da doğum sonrası depresyon belirtilerindendir.
- Yetersizlik hissi ve buna bağlı olarak hissedilen suçluluk duygusu. Bu suçluluk duygusu sadece yetersizlik hissinden kaynaklanabileceği gibi bu his arttıkça annede bebeğe karşı olumsuz düşünceler de gelişebilir.
- Ölümle ilgili takıntılı düşünceler. Anne kendi ölümü ya da bebeğinin ölümüne dair normalin üzerinde bir kaygı duyabilir.
- İntihar düşüncesi. Depresyonun uç noktada seyrettiği bazı vakalarda anne intihara eğilimli olabilir. Bu aynı zamanda doğum sonrası psikoza da işarettir. Böyle bir durum gözlemlendiğinde hiç vakit kaybetmeden profesyonel ruh sağlığı desteği alınmalıdır.
Kimler risk grubunda?
Her anne adayının doğum sonrası depresyonu yaşama ihtimali vardır. Fakat bazı adayların risk grubunda olduğunu söyleyebiliriz. Aşağıdaki faktörler doğum sonrası depresyon riskini artırabilir.
- Daha önce depresyon geçirmiş kişiler
- Ailede doğum sonrası depresyon yaşamış kişilerin
- Erken ya da çok ileri yaştaki gebelikler; istenmeyen/plansız gebelikler
- Geçmişteki cinsel travmalar
- Sorunlu ve güvensiz bir evlilik hayatı
- Sosyoekonomik sıkıntılar, doğumdan bağımsız gelişen kişisel ya da ailevi problemler
- Kısıtlı sosyal çevre ve doğum sonrası anneye yardımcı olabilecek kişilerin eksikliği
- Erken ya da travmatik doğum ve/veya bebekteki sağlık sorunları
Bu faktörlerden bir ya da birkaçına sahipseniz profesyonel destek istemeniz hem sizin hem bebeğinizin bu süreci sağlıklı atlatması açısından faydalı olacaktır.
Doğum sonrası depresyon nasıl tedavi edilir?
Doğum sonrası depresyon tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Psikoterapi ve gerekli durumlarda ilaç desteği ile tedavi edilir. Bu süreçte eşin, ailelerin ve sosyal çevrenin desteği önemlidir; ancak böyle bir desteğin olmadığı durumlar da değerlendirilerek süreç ilerletilir. Aynı zamanda annenin kendisiyle ilgili beklentileri ve bu beklentilerin gerçekçiliği üzerinde durulur.
Kişinin kendisine ve yakın çevresine düşen görevler nedir?
Bu zorlu süreçte yapılması gereken en önemli görev annenin kendisine zaman ayırmasını sağlamaktır. Anneliğin ilk aylarında bu imkansız gibi gelse de bebekten bağımsız geçirilecek bir yarım saat bile annenin kendi kendini tamiri için büyük öneme sahiptir.
Bebeğinden ayrı zaman geçirmeyi istemek ve bunu talep etmek bir anneye zor gelebilir, ancak unutulmamalıdır ki annenin mutluluğu demek bebeğin mutluluğu demektir. Kendine zaman ayırabilen bir anne bebeğiyle geçirdiği zamanı da daha verimli ve kaliteli kılacaktır.