2 Yaş: Kimin Sendromu?

Merhaba Sevgili Anneler,

2 yaşına yaklaşan bebeğinizin huyunda suyunda bir takım değişiklikler mi var? Vurmaya, bağırmaya, inatlaşmaya, tutturmaya mı başladı? Uyumak, üstünü değiştirmek, yemek yemek gibi sıradan günlük ihtiyaçların giderilmesi bile küçük bir meydan muharebesini mi andırıyor?

Öncelikle sakin olun! Bunları yapmaya başlaması bebeğinizin sağlıklı gelişiminin bir işareti. Her şeyden önce, bunları yapan bebeğin ihtiyacını anlamak gerek. Bebeğiniz, yürümeye başlamasıyla birlikte sizden bağımsız olarak var olabileceğinin ayırdına varmaya başladı.  Varlığının dünyada bir karşılığı var mı?  Bir şeyi kırabilir mi? Birinin canını yakabilir mi? Bunları anlamaya ve varlığının sınırlarını belirlemeye çalışıyor. Öte yandan, sizden bağımsız karar alabileceğini yani; özgür iradesinin varlığını keşfediyor. Dolayısıyla heyecanlı ve yeni keşifleriyle fazlasıyla meşgul!

Dünyaya geldiğinizden beri birinin sizi canı istediği zaman bir yerden bir yere taşıdığını, canı istediğinde doyurduğunu, canı istediğinde altınızı temizlediğini düşünün. Bunları kendi başınıza yapma becerisi elinize geçince, bakım veren kişi size ne kadar iyi bakmış olursa olsun, bağımlı yaşanan günlerin acısını çıkarırcasına özgürlüğünüze koşmaz mıydınız?  

Bebeğinizin karnı aç olsa bile istemezse yemek yemeyebileceğini deneyimlemenin ona ne büyük bir haz vereceğini hayal etmeye çalışın.

Madem bu dönem bebeğin gelişiminin olağan bir parçası neden “sendrom” olarak anılıyor? Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi, bu dönemde bebeklerindeki davranış değişiklikleriyle nasıl baş edeceğini bilemeyen ebeveynler nedeniyle, bebeğin zaten zorlu olan bu gelişim sürecinin daha da içinden çıkılmaz hale gelmesi olabilir. İkincisi ve belki de birincinin de nedeni; bebek gelişiminin doğal bir getirisi olarak anneden bağımsızlaşmaya hazır olduğu halde, annenin bebeğinin kendisinden bağımsızlaşmasına henüz hazır hissetmemesi olabilir. Haydi anneler bir birimize dürüst olalım. Bebeğinizin büyüdüğünü görmek elbette sizleri sevindirip gururlandırıyor ama içten içe bebeğiniz üzerindeki hayati etkinizin azaldığını görmek bir burukluğa neden oluyor olabilir mi? Neticede bir insanın hayatını sürdürmesinin her bakımdan size bağlı olması, getirdiği zorluğun yanında müthiş bir tatmini de getiriyor. Bir nevi bebeğinizin dünyasının tanrıçası oluyorsunuz. Özellikle de kendilerini tatmin eden başka kaynakları olmayan ya da çok az kaynağı olan anneler açısından, böyle kudretli bir pozisyon manen çok tamir edici olabilir. Örneğin, bebeğinin dünyaya gelmesiyle birlikte hayatının bir anlam kazandığını düşünen bir anne bebeğinin bağımsızlaşmasını bir kazanımdan çok bir kayıp gibi deneyimleyebilir ya da çocukluğu boyunca çok katı sınırlar içinde büyütülmüş ve yetişkinliğinde bunun getirdiği sıkıntılarla baş etmek zorunda kalmış bir anne çocuğunu bu dönemde yasaklar ve sınırlarla bunaltmamak arzusunda olabilir. Bu durumda annenin kendisine şu soruyu sorması elzemdir: Bu kimin ihtiyacı? Çocuğun mu? Benim mi?

 Gelin bu yaş dönemindeki çocukların psikolojik ve sosyal gelişiminde neler olduğuna yakından bakalım. Çocuk gelişimini farklı açılardan ele alan pek çok teori olsa da ben bu dönemi sizlere gündelik hayatta rahatlıkla gözlemlenebilir olan ve dolayısıyla en anlaşılır bulduğum Erikson’un Psikososyal gelişim evreleri teorisi ile kısaca açıklayacağım.

8 aydan 3–4 yaşa kadar devam eden  bu evrenin çatışması özerkliğe karşı utanma ve şüpheciliktir. Bu  dönemde siz anne ve babalar çocuğa tanıyacağınız özgürlük ve getireceğiniz sınırlar konusunda ideal bir denge yakalayabilirseniz çocuk bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatacaktır. Ebeveynler bu dönemde çocukların çevrelerini keşfetmelerine olanak tanırlarsa çocuklarda otokontrol ve özgüvenin temelleri atılır. (Her an tedirgin ve endişeli bir ebeveynseniz bu kısma dikkat!) Çocuğunuz henüz bağımsızlaşma denemelerinde yenidir ve dolayısıyla başlangıçta tedirgindir. Bu nedenle kolayca vereceğiniz tepkilerden etkilenip yaptığı şeyden utanabilir ve bunu utanılacak şeyler havuzuna atabilir ya da yeni meraklarına dair şüpheci ve kaygılı bir tutum sergilemeye başlayabilir.

Eğer çocuğa yeni becerilerini keşfedip geliştirmesi için alan açmazsanız, sizden bağımsızlaşmasını desteklemez ve bu konuda onu yüreklendirmek yerine sürekli ürkütürseniz Onu koruyacağım diye sınırları fazlaca daraltmış ve ona büyüyüp olgunlaşması için hareket alanı bırakmamış olursunuz. Böyle çocuklarda bir süre sonra kendi başına hiç bir şey yapamayacağı ve yapmaması gerektiği duygusu yerleşip karakterinin belirgin bir parçası haline gelir. Örnek verecek olursak, hem çocukluk yıllarında hem de yetişkinliğinde yapılan her şeyin mükemmel olması gerektiği, hatadan kaçınmak için kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak gerektiği düşünceleri yerleşebilir.

Ancak başta da söylediğim gibi bu yüreklendirme konusunda ve sınırlar koyma konusunda dengeyi bulmak gerekir çünkü  çocuğun ieride ruhsal açıdan sağlıklı bir yetişkin olabilmesi için utanmayı ve şüphe duymayı da öğrenmesi gerekir. Yoksa uygunsuz derecede cüretkâr olabilir. Bu da çocuklukta ve ileriki yaşlarda ileriyi ve yeteneklerinin sınırlılığını düşünmeden  işlere adım atmalarına sebep olur. Örneğin, henüz yüzmeyi çok iyi öğrenmediği halde aslan oğlunuz olduğu için derinlerde de kolaylıkla yüzebileceğini düşünebilir ya da ileride o alandaki yeterliliğini doğru değerlendirmeden işlere atılıp kısa sürede iflas bayrağını çeken  yetişkinlerden biri olabilir.

Siz sevgili ebeveynler eğer bu dönemde çocuğunuzun bağımsızlaşma çabaları karşısında sükunetinizi koruyabilir, tanıyacağınız özgürlükler ve sınırlamalar konusunda dengeli davranabilirseniz, çocuğunuz bu zorlu süreci, ileride özgür ve güçlü bir iradesi olan, kararlı bir yetişkin olma yolunda sağlam temellerle ayrılacaktır.

 Son bir hatırlatma olarak ebeveyn olarak elbette ki zaman zaman hatalı davranma payınız saklıdır. Öyle bir iki kez paniğe kapılmanız kendine güveni olmayan bir çocuk yetiştireceğiniz anlamına gelmez. Fakat, bu yaş döneminin sorunlarıyla baş etmekte zorlanıyorsanız ruh sağlığı alanında bir profesyonelden destek almayı ertelemeyin. Çalışma hayatım boyunca çocuklarla çalışan psikoterapistlerin küçücük tavsiyelerinin bile ebeveyn ve çocuk arasındaki çatışmaları çözmekte çok etkili olabildiğine şahit oldum. Hem bu alanda bir profesyonel hem de bir insan olarak tavsiyem odur ki: Ne kendinizi yıpratın ne de çocuğunuzu. Çocuğunuzla savaşırken harcadığınız enerjiye hem kendiniz hem çocuğunuz için ihtiyacınız var. Üstelik bu dönemin çocuğunuzun nasıl bir yetişkin olacağı üzerinde kalıcı bir etkisi var.

Bu sıkıntılı süreci bir fırsata çevirebilir ayrılık ve bağımlılık gibi konulardaki hassasiyetlerinizi fark etmek, bu hassasiyetlerin sebeplerini araştırmak ve 2 yaşında bir çocukla bile baş etmenizi güçleştirdiğine göre belli ki artık işlevini yitirmiş baş etme becerilerinizin yerine yeni ve yaşam kalitenizi artıracak olanları koymak için terapiye başlayabilirsiniz.

Klinik Psikolog Deniz Ağar