Annelikte Otantiklik ve Blogger Annelerle İlişkinizin Otantikliğe Etkisi

Günümüzde annelik ve çocuk bakımıyla ilgili blogların sayısı giderek artıyor. Bir zamanlar annelerin kendi kişisel deneyimlerini paylaştıkları bir mecra olan blogların bugün geldiği nokta deneyim paylaşımı ve dayanışmanın ötesinde bir sektöre dönüştü.

Anneliğin yorucu temposuna ve beklenmedik yönlerine alışmakta zorlanan yeni annelerin, daha önce bu yollardan geçmiş “deneyimli” annelerin paylaşımlarından faydalanmasında elbette yanlış bir şey yok. Hatta, başka pek çok annenin benzer zorluklar yaşadığını görmesi de yaşadığı sıkıntılarla başa çıkmasını kolaylaştırabilir.

Ancak, bu tarz bloglarda ve sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların takipçilerin gözünde bir “uzman görüşü” niteliği taşıması ne yazık ki yoğun bir bilgi kirliliğini de beraberinde getiriyor. Takipçilerin, her bir annelik deneyiminin ve anne – çocuk ilişkisinin kendine has olduğunu göz ardı ederek bu ünlü annelerin anneliklerini taklit etmeye çalışması uzun vadede hem kendi ruh sağlıkları hem de çocuklarıyla ilişkileri açısından yıpratıcı olabilir.

Bu durumun zaman içerisinde annenin otantikliğini zedelemesi kaçınılmazdır. Otantiklik, psikolojide temel kavramlardan biridir. Bireyin günlük hayatında benliğini özgürce ortaya koyabilmesine, davranış ve ifadelerinin gerçek duygu ve düşünceleriyle paralel olmasına otantiklik denir. Takdir görmek ya da eleştiriden kaçınmak arzusuyla kendi içinden geldiği gibi davranamayan bireyler otantiklik düzeyi düşük bireylerdir. Otantik davranış seviyesi bireyin ruhsal olarak iyi olma halini belirleyen kriterlerden biridir.

Pek çok araştırma otantik davranış düzeyi yüksek ebeveynlerin çocuklarının da otantiklik düzeyinin yüksek olduğunu göstermektedir. Bu da, daha kaliteli bir ebeveyn – çocuk ilişkisine ve ruhsal olarak daha sağlıklı çocuklara işarettir.

Tüm bunlar sosyal medyadaki her içeriğin değersiz ya da zararlı olduğu anlamına gelmiyor elbette. Ancak, annelerin sosyal medyadaki yoğun bilgi akışını takip ederken uzman görüşleriyle kişisel deneyimleri ayırt edebilmesinin önemi giderek artıyor. Kendi çocuğuyla, başkalarının değer ve davranışları üzerinden iletişim kurmayan annelerin çocuklarıyla sağlıklı ilişki geliştirmesi daha kolay olacaktır.

Takip ettiğiniz bloglardan edindiğiniz bilgileri uygulamaya çalışırken birkaç şeye özen göstermeniz yerinde olacaktır. Blogger paylaştığı bilginin kaynağını belirtiyor mu? Kaynak seçimlerinde bilimsellikten yana duruyor mu? Paylaşılan bilgi güncel mi? Zira bilim kendini yalanlayarak ilerler. Ve hepsinden önemlisi: aklınıza yatıyor mu, içinize siniyor mu, size ve ailenize uygun geliyor mu?

Tutumlarımızı değiştirmeyi denemek her daim zorlayıcıdır. Çocuğunuzu ruhsal açıdan kuvvetlendirmek adına değişime açık olmak da anneliğin olağan bir parçasıdır. Doğal olarak değiştireceğiniz şeyler, eksikleriniz, hatalarınız olacak bunları değiştirmek de zor gelecektir. Ancak sosyal medya hesapları üzerine konuştuğumuz her durumda olduğu gibi anne ve çocuk bloglarının da bütünün bir parçasını yansıttığını unutmamak gerekir. “Mükemmel anne” olma çabası yetersizlik duygularına mahkumdur. Kendini yetersiz hisseden bir annenin de çocuğuna hissettirdiği bu duygudan başkası olamaz. Bir parça kendine, hissine, içinden geldiği gibi olmaya güven şart. (

Okula Yeni Başlayan Çocuklarda Adaptasyon Süreci


Yeni okul döneminin başladığı bu günler çocuklar için olduğu kadar aileler için de yeni bir yolculuğun başlangıcı. Okul seçimi, kırtasiye alışverişi, günlük rutinde değişiklikler derken bu süreç keyifli olduğu kadar endişe verici de olabiliyor. Kimi çocuk okul dönemini heyecan ve sabırsızlık içinde beklerken kimisi endişeli ve isteksiz. Özellikle de ilk defa okula başlayacak çocukların ailelerinin bu dönemde dikkatli adımlar atmaları gerekiyor. 

Okula yeni başlayan çocuklarda sıklıkla okula karşı geliştirilen kaygı, korku ve isteksizlik görülür. İlk defa ailesinden ayrı zaman geçirecek, evinin güvenli ortamından çıkıp tanımadığı insanların olduğu bir ortama girecek bir çocuk için bu kaygılar bir yere kadar normaldir.

Bu kaygılı dönemi olabildiğince çabuk ve sancısız atlatmak için ailelerin psikolojik olarak çocuğu okula hazırlamaları gerekir. Bu hazırlık sürecinde aşağıdaki konulara dikkat ederek çocuğunuzun endişelerini yatıştırmaya yardımcı olabilirsiniz:

Çocuğunuzla okulla ilgili konuşun.

Neden okula gitmesi gerektiğini, okulda onu nelerin beklediğini, yeni arkadaşlar edineceğini, yeni şeyler öğreneceğini anlatın. Sorularını dürüstçe ama onu korkutmayacak şekilde yanıtlayın. Okuldaki bazı kuralların evdekinden farklı olabileceğini, evde nasıl siz varsanız, okulda da öğretmeni olacağını açıklayın.

Okulu bir korku unsuru olarak kullanmayın.

“Böyle yaparsan öğretmenin kızar.”, “Bu olursa arkadaşların seni sevmez.” gibi okulla ilişkilendirebileceği tedirgin edici söylemlerden uzak durun. Okulla ilgili olumlu konuşun ve olumlu hayaller kurun. Kendi güzel okul anılarınızı, arkadaşlarınızı, öğretmenlerinizi anlatmak da okul için heveslenmesini sağlayabilir.

Sizden ayrı zaman geçirmeye alışmasını sağlayın.

Okula başlama sürecinde özellikle de annesi dışarıda çalışmayan çocuklar için en radikal değişiklik anneden ayrı geçireceği zaman. Okul başlamadan önce arkadaş ve akraba ziyaretlerinde sizsiz vakit geçireceği ortamlar yaratmak onu bu değişikliğe hazırlayacaktır.

İmkanlar dahilindeyse öğretmeni ve arkadaşlarıyla önceden tanıştırın.

Bazen böyle bir seçenek olmayabilir ancak eğer imkan varsa okula başlamadan önce öğretmeniyle ve okul arkadaşlarıyla vakit geçirmesini sağlayın. Öğretmenine ve arkadaşlarına aşina olursa ilk günler kesinlikle daha sancısız geçecektir. Bu mümkün değilse de başlayacağı okulu önceden ziyaret etmek, bahçesinde vakit geçirmek okula ısınmasını kolaylaştırabilir.

Okul alışverişine birlikte çıkın.

Okul alışverişini birlikte keyif alacağınız bir aktiviteye dönüştürün. Malzemelerin seçiminde onun tercihlerini dikkate alın. Okul alışverişi sırasında yanınızda olması sizin de okul sürecinin bir parçası olduğunuzu ve heyecanını paylaştığınızı gösterecektir.

İlk ayrılık anını dramatikleştirmeyin.

Çocuğunuzun büyüdüğünü ve okula başladığını görmek sizi de duygulandırabilir elbette. Ama hüznünüz ve gözyaşlarınız onun bu durumu farklı yorumlamasına yol açabilir. Sıcak ve neşeli bir vedalaşmayla uğurlayın ve okul çıkışı onu yine bu şekilde karşılayacağınızın sözünü verin. Sonrasında ağlamak serbest. 🙂

Okulla ilgili konuşmaya devam edin.

Okulda günün nasıl geçtiğini sorun, arkadaşlarının adını öğrenin. Okulla ilgili anlattıklarını dinleyin. İlk haftalarda adaptasyon süreci derslerden daha önemlidir. Derslerde ne öğrenip öğrenmediğiyle ilgili kendisini kötü hissettirebilecek sorulardan kaçının.

Gerekirse rehber öğretmenlerden destek alın.

Tüm bunlara rağmen çocuğunuz ilk etapta okula alışmakta güçlük çekebilir. Sabırlı davranın ve kendi endişelerinizin çocuğa da yansıyacağını unutmayın. Her çocuğun ritmi farklıdır. Bazı çocuklar değişikliklere daha kolay uyum sağlarken bazıları daha geç adapte olabilir. Bu konuda öğretmeniyle diyalog halinde olun ve rehber öğretmenlerden destek istemekten çekinmeyin.

Adaptasyon sıkıntısı devam ederse psikoterapi desteği almayı ihmal etmeyin.

Bitmeyen bir adaptasyon süreci ve dindirilemeyen kaygılar uzun vadede okul fobisine dönüşebilir. Aylar geçtiği halde çocuğunuz okula uyum sağlamakta zorlanıyorsa sorun kronikleşmeden ve başka sorunlara yol açmadan uzman psikolog desteği alın.